Dünyanın gelişmiş ülkelerinden zaman zaman eğitim, teknik, bilim, sanayi, tarım, demokrasi, adalet, insan hakları konularında haberler alıyoruz. Şunu anlıyoruz ki gelişmişlik düzeyine ulaşabilmek için bu ülkelerin ellerinde sihirli değnekleri yok. Bunun yerine bilme önem veriyorlar. İşleri, o konuda en iyi şartlarda yetiştirilmiş ehliyetli insanlara veriyorlar. Sözgelimi Fransa’da saatte 574 km/h hız yapan hızlı tren geliştirilmiş. Denemesi yapılmış ve bütün dünya ile paylaşıldı. O ülkede bilmin geldiği son nokta. Bu ve buna benzer örnekleri gelişmiş dünya ülkelerinde görüyoruz, tanık oluyoruz. Zaman zaman da bizde neden bilim yok, teknoloji yok, müteşebbis yok diye morallerimiz de bozuluyor. Doğrudur biz bu konularda çok gerilerdeyiz.
Edebiyatla, sanatla, tarihle çok yakından ilgilenen biri olarak şunu gördüm ki Türk Milleti aslında bilme, sanata, gelişmişliğe çok yatkın bir millet. Elimize sihirli değneği almadan milletimize ‘Sürdürülebilir Nitelikle Eğitim’ hazırlanırsa, verilirse, bu milletin en gelişmiş milletler düzeyine çıkacağına hiç şüphem yoktur. Ta 1940’larda başlayan ‘Köy Enstitüleri’ anlayışı bunun ilk ve önemli örneğidir. Peki ne var bu ‘Sürdürülebilir Nitelikle Eğitim’ de, kısaca özetleyelim: ‘Herkes için Eğitim’ var, ‘Kapsayıcı- Kaliteli Eğitim’ var, peki başka ne var: ‘Eğitimde Cinsiyet Eşitliği’ var ve ‘Yaşam Boyu Eğitim’ var. Gördüğünüz gibi sihirli değneğe gerek yok. Yani ‘Bilimsel Eğitim’ var. Bu bilimsel gerçeğin açılımı şudur:
1. Tüm ülkede ana- baba adaylarına evlilik öncesi eğitim; doğan tüm çocuklara ücretsiz, eşit, kaliteli eğitim ve öğretim verilmelidir.
2. Öğrencilerin bedenen ve zihnen özgür vatandaş olabilmeleri için beynin, vücudun, ruhun karakteristik şifreleri analiz edilmeli; öğrencinin yetenekleri doğrultusunda eğitim ve öğretim alanına yönlendirilmelidir.
2. Tüm ülkede kız ve erkek ayırımı yapılmadan, bütün öğrenciler ücretsiz, eşit, kaliteli eğitim ve öğretim almalıdır.
3. Ülkedeki tüm engellilere ücretsiz, eşit, kaliteli eğitim ve öğretim ortamı hazırlanmalıdır.
4. Ülkede tüm nüfusun okur- yazar olması ve meslek edinmeleri sağlanmalıdır.
5. Meslek Liselerinin ülkenin her köşesinde eşit, kaliteli ve her iş kolunda açılması zorunlu olmalıdır.
Gelişmiş ülkelerin takip ettiği yol budur.
Ülkemizin de kimi köşelerinde sivil toplum kuruluşları, övünerek söylemeliyim ki hurafeden uzak, insanları inanç esiri yapmadan, inançlarını sömürmeden ‘Sürdürülebilir Nitelikle Eğitim’ çalışmaları yapmaktadır. ‘Sürdürülebilir Kalkınma konuları başta olmak üzere, ‘İnsani Finans’ üzerine çalışmalar yapan Gülru Sezginer Hanım, ‘Finansal Danışmanlık’ kapsamında, Ataşehir Kadın Girişimci Merkezi’nde, 2018 yılının Aralık ayında, son etkinliğe konuk yazar olarak beni davet etti. Davet edilmemin nedeni şuydu: Çeşitli yerlerde ve basında, 2016 yılında tüm eğitimci- sanatçılar bir araya gelerek kurduğumuz “EĞSAD” Eğitimci Sanatçılar Derneği’nin projelerinden bahsetmiştim dernek başkanı olarak. ‘Eğitim ve Sanat Yoluyla Aydınlanma’ adını verdiğimiz projemizi anlatmıştık. Bu projede kasabalara, köylere ulaşıp sanatçılarımızla halkımızı buluşturmak istemiştik. Köylerde, kasabalarda ‘Sürdürülebilir Eğitim ve Sanat Evleri’ açarak; kentlerdeki her türlü sanat etkinliklerini köylere, kasabalara taşımayı arzulamıştık. Bu yapılabilir mi? Zor elbette… Ama unutulmaması gereken bir şey var ki, o da: şehirlerde ne imkanlar varsa köylerde de o imkanlar olmalıdır. Hatta her köy gelişmiş, şehirlerdeki imkanlarla donatılmış kasabalar olmalıdır. Ve o kasaba insanı bilimden, eğitimden, kültürden, sanattan, spordan, eğlenceden eşit şartlarda şehirli gibi yararlanmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kalkınma hedeflerinde, özellikle 1950’lerden sonra, böyle bir ufuk olmadığı için bölgeler arasında da köyler, kasabalar arasında da farklılık büyümüş; çarpık, dengesiz, ruhsal bozuklukları olan toplumlar ve şehirler oluşmuştur. Biz, “EĞSAD” olarak, sadece sanat açısından bölgeler arası farklılığı ortadan kaldırabilmek için böyle bir projeyi hayata geçirmek istedik. Asıl hedefimiz bütün köy ve kasabalarda sanat evleri açmaktır. Zaten sanata kabiliyeti, yatkınlığı olan kasabalımızın, köylümüzün sanat eğitiminin sihirli değneğini sayesinde, hem üreten hem de mutlu, huzurlu, savaşsız bir dünyada yaşayan insanlar olmaları, hepimizin hedefi olmalıdır.
Ayrıca, böyle bir söyleşiye davet edilmemizin bir başka nedeni de benim kaleme aldığım “Ben Kara Fatma” romanım olmuştur. Çünkü bu romanı okuyan ‘Kadın Girişimcilik ve SGS Finansal Danışmanlık Hizmetleri’ sahibi Gülru Sezginer Hanım, bana, ‘Hocam, asıl girişimci kadın Kara Fatma’dır!’ demesi oldu. Bu önemli bir saptamaydı. Gerçekten düşününce, Kadın Girişimcilere örnek olarak, Milli Mücadeleye oğlunu, kardeşlerini, akrabalarını ve halk arasından topladığı milisleriyle katılan, üsteğmenliğe kadar yükselen, İstiklal Madalyası sahibi olan, yüz yıl önce emperyalist güçlere- İngilizlere, Fransızlara, Yunanlılara- karşı mücadele veren kadın girişimci, Kara Fatma’dan başkası düşünülemezdi. Gülru Sezginer Hanım düşüncesinde haklıydı. Kara Fatma, girişimci kadınların ilk örneğiydi. Bu nedenle romanı ve Kara Fatma’nın hayatını bir kez de kendileriyle paylaşmamı istemişti.
12 Aralık 2018 Çarşamba günü, Ataşehir Belediyesi “AKAGİM” ‘Kadın Girişimcilik Merkezi’ne teşrif eden konuklara, öncelikle ‘Sürdürülebilir Nitelikle Eğitim’ den söz ettik. Ardından “EĞSAD” Eğitimci Sanatçılar Derneği’ ve projelerinden ve girişimci ruhlu Üsteğmen Kara Fatma’dan bahsettik. Bu konuların üçü de çok önemliydi. Konuklarımızın, sunduğumuz projelere yakından ilgi duyduklarını gördük. Hatta, Kadın Girişimciliğine örnek olarak sunduğum Milli Kahraman Üsteğmen Kara Fatma’yı bu kadar yakından tanımadıklarını gördük. Ayrıca konuklar arasında hayat hikayeleri filmleri, romanları aratmayacak Girişimci Kadınların olduğun şahit olduk.
Kimi kadın girişimcilerimizin, yurdumuzun en ücra köşesinden başlayan hayatta kalma mücadelelerini, kız çocukları okutulmaz düşüncesinin hakim olduğu bir ortamda yaşamalarına rağmen, bütün engelleri aşarak okumaları, proje geliştirip KOSGEP yardımıyla iş kadını olmalarını…
Sigorta şirketi kurmaktan tutunuz da zeytin, meyve üreticiliğine; hayvancılıktan tutunuz da çiçekçiliğe kadar birçok iş kolunda Kadın Girişimcilerin çok önemli yollar katettiklerini gördük.
Ayrıca, ‘AKAGİM’ Mutfak Atölyesinde, ‘Girişimci Kadın’ ruhuyla çalışan Sema Özdemir Hanım’ı tanıdık. Sema Hanım, hayat hikayesini romanlaştırdığım Kara Fatma’nın, milislerine yaptığı çorbayı, ‘Ben Kara Fatma’ romanımı okuyarak, tamamen kitaptaki tarif üzerine büyük bir ustalıkla yapması, konuklara ikram etmesi onun ne kadar yetenekli kadın girişimci olduğunu gösteriyordu.
Konuklar arasında, İstanbul’da yaşayan fakat Erzurumlu bir ailenin ferdi olan, kadın girişimci aynı zamanda FİLOGRAFİ sanatçısı Aysun Gemalmaz da vardı. Kadın Girişimci Aysun Hanım da devletten hiçbir yardım ve destek almadan, yoksul Anadolu köylerine ulaşması; yolu, suyu, okulu, kıyafeti olmayan köy çocuklarına, varlıklı hayırsever insanlardan topladığı kazaktan oyuncağa kadar çeşitli ihtiyaç malzemelerini ulaştırması, belki de günün en anlamlı paylaşımıydı.
Yine kendisi başarılı bir içmimar olan aynı zamanda astrolog kimliği ile toplumda kadın girişimciliğine örnek olan Aysun Koç Hanımı tanıdık. İçmimarlıkta yıllardır uğraştığını, çok büyük emekler harcadığını anladık. İçinde bulunduğu sektörde yıllardır yaşadığı sıkıntıları aşmaya çalıştığını; ama bu sıkıntıların kişisellikten çıktığını söyledi. Bu nedenle artık bireysel çözümler üreterek meslek hayatına, eskiden beri ilgi alanı olan ‘Astroloji’ sahasında devam etmeye çalıştığını anlattı.
Bizleri en çok etkileyen Kadın Girişimcilerden biri de Mine İzmirli oldu.
Girişimci kadın Mine Hanım, ‘Maya Sürdürülebilir Kalkınma Ajansı’ Sahibi. AKAGİM’ de düzenlediği giysi takası etkinliği ile çığır açmış denilebilir. Çünkü evrensel boyutta ‘Sürdürülebilir Kalkınma Konuları’ arasından ‘12 Numaralı Sorumlu Tüketim ve Üretimi’ anlatan sunumlarıyla konuklara ışık tutmuştur. Bu çok önemli sunumda, ‘dünya kaynaklarının doğru kullanılarak geri dönüşümü ve ileri dönüşüm uygulamalarını’ vurguluyor. ‘Maya Sürdürülebilir Kalkınma Ajansı’nın, bu son derece genç ve pırıl pırıl girişimci çalışanlarının yaptıkları çalışmaları, kendi web adresleri olan ‘http://www.mayasurdurulebilirlik.com’ üzerinden de takip edebiliyoruz.
Toplantıda, Türkiye’nin dünya üçüncüsü olduğu zeytin ve zeytinyağı üretiminde, olağanüstü çalışmalar yapan girişimci bir kadın konuğumuz daha vardı: Tuğçe Arslan.
Tuğçe Arslan aslen Ayvalıklı. Dededen kalma zeytin üreticisi bir aileden geliyor. Kendisi ailenin beşinci kuşağı. Bu konuda devlet, sektör müteşebbislerine her türlü kolaylığı göstermesi gerekirken, hem devlet kurumlarının hem de kurumsal hayattaki açmazların üretimi etkilediği bir ortamda Tuğçe Hanım, tam bir kadın savaşçı gibi mücadele vermiş ve vermeye devam ediyor. Dededen kalan zeytinlikleri işletmeye ve kendi markasıyla zeytinyağı üretmeye başlamış. Şimdi karşımızda Ayvalıklı bir Kadın Girişimcimizin yarattığı ALTINOLIVA markası var. Ve Tuğçe Hanım bu markayla iç ve dış piyasada rekabet etmeye çalışıyor. Tuğçe Hanım’a şu adresten rahatlıkla ulaşabiliriz: http://www.altinoliva.com
Günün en önemli Kadın Girişimcisi şüphesiz ki, bir yazar olarak beni ve girişimci kadınları bu söyleşiye davet ederek, onları konuklara tanıtan Gülru Sezginer Hanım idi. Kendisi aslında çocukluğundan beri iktisat/ finans sektöründe çalışmalar yapan bir aile şirketi içerisinde yetişmiş birisi. İnişli çıkışlı iş hayatının sonunda kendi finans firmasını kurmuş. Kadın Girişimcilik ve ‘SGS Finansal Danışmanlık Hizmetleri’ adı altında mücadelesine devam ediyor. 17 Sürdürülebilir Kalkınma Konularıyla ilgili olarak Sosyal Finans Proje Fikri geliştirmek ve projeyi hayata geçirmek üzerine çalışıyor. Ayrıca, Türkiye’de yeni sayılabilecek ‘Finansal Okuryazarlık’ sunumları veriyor. Çeşitli okullara, kurumlara, bankalara, fabrikalara ‘Finansal Danışmanlık’ konularında konferanslara gidiyor. Bu Finansal Danışmanlığın bir de ‘İnsani Finans’ ayağı var. Gülru Hanım ülkemizde daha yeni olan bu konuda çok önemli deneyimler elde etmiş. Bütün bu deneyimlerini de sivil toplumlarla paylaşıyor. Bu konudaki geniş bilgiyi ‘http://www.sgsfinans.com’ adresinden öğrenebiliyoruz.
Biz, iki saatlik söyleşi sınırları içerisinde onlarca Kadın Girişimci tanıdık. Türkiye’mizde sayısız Kadın Girişimcilerin olduğunu da biliyoruz. Aramızda daha çok Sema Hanımlar, Aysun Hanımlar, Gülru Hanımlar, Mine ve Tuğçe Hanımlar var. Bu girişimci hanımlar sessizce çalışmalarını sürdürmeye çalışıyorlar. Kimseden fazla bir istekleri de yok. Yeter ki devletimiz, ülkemizde bu ruhu taşıyan kadın/ erkek girişimci insanlara destek olsun. Toplum kalkınmasını sağlayan, katma değeri arttıran, yeni yeni istihdamlar hazırlayan bu girişimcilik ruhu geliştirilmelidir. Dünya çapında bilme damga vuracak, sanata damga vuracak, Kadın Girişimciliğine damga vuracak güçlü bir toplum yapımız var. Ne yazık ki bu yetenekli insanlar tam oturtulmamış eğitim çarklarının arasında kaybolup gitmektedir. Oysa devlet vatandaşının yanında olmalı, onun yetenekleri doğrultusunda ona yeni kapılar açmalıdır.
Ülkemizde yıllardan beri süren ve hiç bitmeyen iç kargaşalar, siyasi çekişmeler binlerce yetenekli insanın yetişmesine engel olmuştur. Umudumuz şudur ki yarınki Türkiye’de herkes için, kapsayıcı, cinsiyet ayrımının olmadığı kaliteli bir eğitim sistemi, tüm milletimiz için, en kısa zamanda milli bir sistem olarak hayata geçer.
Mehmet Dağıstanlı
Araştırmacı- Yazar
Comments