Sporu sadece sporcular yapmamalıdır, spor bir toplumun yaşam biçimi olmalıdır. Toplumsal hayatımızı dinamik kalmasını anlatan herhalde bundan daha güzel bir söz olamazdı. Sporda seyirciyi katmazsak, kişisel sporlar hatta futbol dahi olsa benim ilgimi pek çekmemiştir. Asıl olan sporun toplum tarafından kabul görmesidir. Yaşam biçimi olmasını bu yüzden doğru buluyorum. Yani herkes spor yapmalı. Bu bir gelenek, bu bir görenek olmalı. Yediden yetmişe herkes: kadın, erkek, yaşlı, genç her gün ve ömür boyu spor yapmalı. Neden yapmalı; çünkü sporun vücuda ve topluma sağladığı ahlaki ve moral değerler, mutlu olma, verimlilik, hastalıklardan uzaklaşma, toplumsal kenetlenme insanlık için en büyük, ulaşılması gereken ortak hedef değil midir?
“Yaşam boyu spor” artık bütün dünyada yerel yönetimlerin en çok önem verdiği sosyal etkinliklerdendir. Üstelik büyük kuruluşlar ve devlet tarafından da destekleniyor. Sözgelimi Amerika’da halkın % 55’inin her gün spor yaptığını okuyoruz. Neden devletler ve yerel yönetimler buna önem veriyor; çünkü yaşam boyu spor bir çeşit “Hayat Sigortası” dır. Vücudun gücünü artıran, melekesini geliştiren, eğlendiren, hoş vakit geçirten bir hayat sigortası…
Tarihte de çok önem verilmiş.
Sözgelimi Romalılar ve Türkler spora çok önem verirlerdi. Binicilik, ok ve taş atma, kılıç kullanma, ağırlık kaldırma, güreş ve yakın dövüş, özellikle yürüyüş çocukluktan itibaren yapılırdı. Katı kuralları olan bir gelenekti. Zaman içerisinde farklılıklar gösterse de bu gelenek, özellikle yürüyüş, bu topraklarda bu gün de devam etmektedir. Bir zamanlar Roma’ya, Bizans’a ve Türklere ev sahipliği yapan bu verimli Anadolu toprakları yer yer bu geleneği devam ettirmektedir.
Coğrafyamız muhteşem. Anadolu’nun dört bir tarafında şaşırtıcı, el değmemiş güzellikler spor yapacak insanları bekliyor. Batıda, Homeros’un destanlarına ilham veren Kaz dağlarından başlayan ta Midilli adasına kadar uzanan efsane dağ uzantıları, Madra dağını da içine alan, adeta bir film platosu gibi yaşam boyu spora ev sahipliği yapmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’nda Yunan askerleri ile Türklerin, önce efeler ve Kuvayı Milliye daha sonra düzenli ordunun karşı karşıya geldiği bu topraklar, İzmir’den sonra Ayvalık’ta ilk kurşun atan milislerin at koşturduğu yerlerdir. Mavi Vatan’ın Ege denizinde bir yanda Edremit Körfezi’ne bakan, karşısında Midilli’yi gören dağlık, ormanlık alan, yaşam boyu spor yapanlar için tam anlamıyla biçilmiş kaftan.
Cömert doğa, Ayvalık’ta insanlara bol oksijen ve mis gibi temiz hava sunuyor. İnsanları dünyanın en temiz denizine ve dünyanın en güzel kumsalına davet ediyor. Leziz deniz ürünü ve zeytinyağlı yemeklerini ikram ediyor. Kendine has mimarisi, tostu, zeytini ve zeytinyağlarıyla kalitenin adı oluyor. Daha da önemlisi bu eşsiz doğa, sanatçılara özgürce nefes alabileceği ender bir ortam hazırlıyor. Bunlardan daha da önemlisi bütün coğrafyası doğa harikası olan Ayvalık’ın her köşesinde toplu spor alanları var; koşu ve yürüyüş yolları var. Sözgelimi Ayvalık ilçesinin Badavut köyünde, bu söylediklerimizin hepsi bulunuyor. Bu yüzdendir ki Badavut’ta Hayat sigortası olan spor geleneği tam otuz beş yıldır yaşatılıyor.
Badavutlular otuz beş yıldır yürüyor.
Badavut aslında önemli bir coğrafi bölge. Yunanistan’ın önemli adası olan Midilli’nin tam karşısında yer alıyor. Bu yüzden bir zamanlar, Jandarmaya ait Askeri Çıkarma Alanı olarak kullanılmış Badavut sahilleri. Ayrıca askeri bölge oluşunun yanında ‘MİT’in de karargahı bulunuyor. Şimdilerde jandarmanın bölgeden çekilmesiyle, sadece ‘sit alanı’ işlevini yürütüyor. Hem stratejik bir bölge hem doğal güzellikler… Bu doğal güzelliklere ek olarak, yıllar önce Rum yönetimi döneminde, Ege denizinden kanallar açarak Tuz gölü oluşturulmuş. Halen bu göl duruyor. Üstelik dünyanın en zarif kuşları olan flamingolara ev sahipliği yapıyor.
Asıl söylemek istediğim ise bu doğal güzellikler içerisinde sporun yapılması, yürüyüşlerin devam ettirilmesi.
Bundan tam otuz beş yıl önce başlamış bu yürüyüş. Aralarında valilerin, emniyet genel müdürlerinin, askerlerin, bürokratların, işadamlarının, eğitimcilerin, esnafın, memurun, işçinin ailece yürüdüğü bir spor geleneği oluşturulmuş. Sözgelimi zamanın Bursa valisi ve Ankara, İstanbul ve İzmir’de Emniyet Müdürlüğü yapan Orhan Taşanlar, Emniyet Müdürü Halil İbrahim Özkan, Ziraat Bankası Genel Müdür yardımcısı Mahmut Haboğlu, Çetin Gülen yürüyüşe ilk günlerden katılanlardan. Güngör Albay, Halil Özer, Burhan Sunter, Sami Başçavuş, Ünal Sabuncu ve daha birçok bu ülkeye hizmet etmiş yürüyüş sevdalıları… Gelenek bu gün de devam ettiriliyor. Anadolu’nun dört bir tarafından gelen yürüyüş sevdalılarının yanında Almanya’dan, İsveç’ten, Avusturalya’dan bu doğa harikası içerisinde her gün yürüyen yürekli insanlar… Topluluk, gruba her yıl yeni katılanların sevinci yaşarken, ebediyen ayrılanların da hüznünü yaşıyor.
Yürüyüşe katılan tüm spor sevdalıları: ‘Bir gün bu toplu yürüyüş bütün ülkemize yayılır,’ umuduyla yürüyor. Bu çok önemli bir umut. Aslında yerel yönetimlerin de el atması gereken bir umut.
Yürüyüş, Badavut’un meydanında saat 07.00’da ‘Günaydın’ iyi dilekleri ve yürüyüş rehberinin ‘Gidebiliriz!’ işaretiyle başlıyor. Katılım zaman içerisinde değişebiliyor: yirmi kişi de oluyor, kırk kişiye kadar da çıkabiliyor. Tamamen ormanlık alanda yer yer değişiyor yürüyüş yolları. 6 bin adımlık yol da var, 8 bin adımlık yol da var, 10 bin adımlık yol da... ‘Kısa Tur’ veya ‘Uzun Tur’ olarak da anılıyor, ‘Flamingo’ ya da ‘Manzara’ olarak da adlandırılıyor. Tempolu yürüyüş, Kaz dağları ve Madra dağları arasındaki tepelerde envayi çeşit ağaçların, kuşların arasından devam ediyor, tepelere kadar çıkıyor. Yürüyüşün her adımında çam, karaçam, servi, ladin, incir, muşmula, böğürtlen, iğde, armut, kantaron, deniz börülcesi, karabaş bitki ve ağaçlar ormanın her yerinde. Meyve ağaçları hem tadımlık hem nefis kokularıyla yürüyenlere canlılık, ferahlık veriyor. Yolculuk sırasında boyları bir metre civarında binlerce fıstık çamına rastlıyoruz. Fıstık çamları birkaç sene önce çıkan orman yangınından sonra dikilmiş. Yangın bölgenin ciğerlerini söktüğü gibi, yaşayan tüm canlıları da yok etmiş. Bir sorumsuz kıvılcımın, bir anda nasıl bu kadar ormanı yok ettiğini buradan üzülerek görüyoruz. Yüzlerce yılda oluşan ormanın, nasıl bir saat içerisinde yok edildiğine yürüyüş sevdalıları da tanıklık etmiş. Çaresizliğin, elden bir şey gelmeyişinin tanıklığı… Keyifle başlayan yürüyüşler yanan ormanlık alanda hüzne dönüşüyor. Onlarca filmin çekilmesine ev sahipliği yapan bu ağaçların her birinin bir hikayesi oluşmuş. İnsan ister istemez şu soruyu soruyor: Ya bütün orman yansaydı? Bunu düşünmek bile istemiyor insan. Kaz dağlarının bir başka yerinde altın çıkarmak için kesilen 50 bin civarında ağacı düşündüğümüzde, aslında yok olanın insanlığın kendisi olduğu daha iyi anlaşılıyor. Toprak ise yangının acısını halen taşıyor; çünkü toprak, binlerce yıllık arkadaşını kaybetmiş. Asıl dikkat çekilmek istenen nokta da burası: ‘Ormanlarını yok eden insanlar, yurtlarını da kendilerini de yok ediyor.’ Bu yüzdendir ki otuz beş yıldır yürüyen Badavutlular, tıpkı Japonların ‘Shinrin Yoku’ dediği ‘Orman Banyosu’ nu bu coğrafyada yaşıyor ve yaşatmaya çalışıyor. Orman Banyosu ağacı görme, duyma, tatma, koklama ve dokunma ile açıklanıyor. Ormanı yaşamaktır, içine çekmektir, ormanı nefesimizde hissetmektir de denilebilir. Orman yürüyüşlerinin sinir sistemini rahatlatması, stresi azaltması, uykuyu düzenlemesi, bağışıklığı güçlendirmesi, ormanı içimize çekerken bizi mutlu eden bakterileri de ciğerlerimize çekmemizden kaynaklanıyor. Bu, bir bakıma ormanla bütünleşmedir. İşte otuz beş yıldır yürüyen Badavutluların da yaptığı bu: ormanla bütünleşme, yani Orman Banyosu. Yolun her safhası ayrı bir heyecan veriyor yürüyüşe katılanlara. Tempo hiç düşmeden bazen dar, taşlı, tırmanma yollarından geçiliyor bazen de yangın yollarından. Düz ve geniş yolda ilerlerken ani bir dönemeçle yeni bir tırmanış başlıyor. Günümüzde salgının verdiği hassasiyetle önden ve yandan mesafeye dikkat edilerek, bir yudum suyla boğazı rahatlatıp, her gün yeni bir sohbet konusuyla yürüyüş sevdalıları, o anda belirledikleri güzergahlarını tamamlamaya çalışıyor. Yürüyüşün en zevkli taraflarından birisi de çok çeşitli yol seçeneklerini yürüyüş rehberinin o anda belirlemesi. Bazen yorgunluğa rağmen uzun turlar bile tercih edilebiliyor.
Bu coğrafyada en çok dikkatimizi çeken güzelliklerden biri de ağacın, kayaların, gökyüzünün ve toprağın uyumlu olmasıdır. Burada iki katlı ev büyüklüğünde kaya kütleleri, bu kütleyi ortasından yararak yukarı doğru fırlayan geniş gövdeli karaçamlar belki de görülmesi gereken en ilginç manzaradır. Güneşin doğuşu sırasında, ortasından ağacın çıktığı kayayı görmek, doğanın uyumunu simgeleyen ilginç bir mühürdür. Her tepenin zirve noktasında gâh Ege ve Midilli’yi kuşbakışı seyrediyoruz, gah Ayvalık Adaları Tabiat Parkı sınırlarında 19 ada, Cunda, Sarmısaklı ve Şeytan Sofrası’nın emsalsiz güzelliğini. Atılan bunca adımdan sonra muhteşem manzaraların tümü, vücudu ruhen dinlendiriyor. Yürüyüşün tam ortasına gelindiğinde artık mola zamanı gelmiştir. Vücut, ayaklar, kollar dinlendiriliyor. Derin derin nefes alınıyor. Çam, ladin, kekik kokuları soluklanıyor. Temiz ağaçların, saf doğanın kokusu bütün vücudu sarıyor. Bu alınan soluk, sağlıklı kalmanın sihirli formülü; çünkü otuz beş yıllık deneyim var. Artık vücut ter atmaya başlamıştır. Ter, vücudun bütün yorgunluğunu ormanda bırakıyor. Şimdi geriye dönüş daha zinde ve daha keyifli… Kilometreler adımlanırken derdi, üzüntüyü, stresi, dedikoduyu geride bırakıyorsun; keyfi, neşeyi, mutluluğu, huzuru evine, ailene, topluma taşıyorsun.
Yürüyüşte de amaç buydu zaten: Huzurlu, sağlıklı, mutlu bireyler olmak…
Belki bu yüzdendir ki bu Ayvalık Adaları Tabiat Parkı, dünyanın sayılı coğrafyalarından biridir. Evet, bu iddia, iddianın ötesinde hayatın bir gerçeğidir; çünkü sağlıklı hayatın sırrı, bu ağaçlar arasında bulunuyor: bol oksijen, tertemiz hava, tüm kötülüklerden uzaklaşma…
Ha, bir de benden hatırlatma:
Ne olur! Devlet, yerel yönetimler, sivil toplum, herkes… Bulunduğunuz bölgedeki bu doğa harikası yerleri ihmal etmeyin, koruyun; kirletenlere, ateş yakanlara sıkı tedbirler alın. Yürüyüş sevdalılarının çöpleri toplamaları, doğayı gözleri gibi korumaları güzel bir örnek olsa gerek…
Toplumsal sorun olan hastalıklardan korunmak, ilaç bağımlılığından kurtulmak, formda kalmak, kilo vermek istiyorsak en ideal spor, yürüyüştür. Sadece tercih etmek ve düzenli uygulamak yeterli. Nedeni ise her yaşa uygun bir spordur, masrafsız, rahat ve basittir; ayrıca fakir, zengin ayırımı yapılmadan yapılan bir spordur yürüyüş.
Mehmet Dağıstanlı
Eğitimci- Yazar
Eylül 2020
Comments