Dünyada gündemi en çok değişen ülkenin Türkiye olduğunu iddia ediyorum. Elbette diğer ülkeler de farklı farklı gündemleri yaşıyor. Onlar da her gün değişen sorunlar yaşıyor. Onlar da savaşları yaşıyor, hayat pahalılığını yaşıyor, siyasi buhranları yaşıyor, doğal afetleri yaşıyor, cinayetleri yaşıyor… Avrupa ülkelerini hiç saymıyorum; bu ülkeler Türkiye’nin bir ayda yaşadığı gündemi belki üç yılda belki beş yılda yaşıyor; yaşamayanlar da var. Amerika farklı bir ülke. Onların da çok yoğun gündemleri var; ancak Amerika’nın bile Türkiye gibi her gün değişen ve ağır yaşanan gündemleri yok. Ortadoğu ülkeleri ise bağımsız ülkeler olmadıkları için, onları da örnek olarak göstermiyorum.
Asıl burada incelemek istediğim kendi ülkemiz: Türkiye…
Benim konum şunlar değil:
Türkiye’nin ekonomik sıkıntıları, işsizliği, lüzumsuz siyasi polemikleri, PKK terör örgütünü, IŞID- TALİBAN- DEAŞ Terör örgütlerini, mültecileri, sığınmacıları, göçmenleri, yangınları, sel felaketini, kuraklığı, eğitimi, salgını, aşı çıkmazını, seçimleri, anayasayı, FETÖ cemaatinin araştırılmamasını, borsayı, doları, inşaat sektörünü, eski bakanların ihbarlarını, Sedat Peker’in akıl almaz açıklamalarını, vs, vs, vs…
Bunlar değil asıl üzerinde durmak istediğim…
Elbette bu başlıklardan herhangi biri, herhangi bir ülkenin başını ağrıtır; hükümetleri devirir… Türkiye’nin de asıl çıkmazları bunlardır. Tamam, doğru; fakat Türkiye’nin kangren olmuş bir yarasını, hepimizin yaşadığı bu yarayı dile getirmek istiyorum.
Türkiye FAY hattında…
Türk milleti FAY hattında olduğunun bilincinde…
Ayaklarımızın altında FAY hattı var; fakat kafamızı sokacağımız yurtlar çürük.
Kimisi hiç oralı değil. Kimisi sağlam bir ev için çırpınıyor. Kimisi istediği an sağlam bir ev alabilecek güçte; fakat gelin görün ki milyonlarca insan hiçbir imkanı olmadığı için, yıkılacağını bildiği evinde oturmaya devam ediyor. Bu insanlara kim sahip çıkacak?
Bu gün bütün Türkiye’de, 40 yıl önce yapılmış bütün evler riskli. Hatta bilim insanları yıkılacak evlerin sayısını bile veriyor. Sözgelimi İstanbul’da, İBB ve AFAD raporlarına göre, olası İstanbul depreminde yaklaşık 50 bin bina yıkılacak. Yazıya konu olan Ayvalık ve çevresi ise, Batı Anadolu ve Kuzey Batı fay hattının üzerinde, birinci derece deprem kuşağında yer almaktadır. 5 Ekim 1944 tarihinde yaşanan depremin merkezi Ayvalık. 55 saniye süren deprem neredeyse Ayvalık ve çevresini yerle bir etmişti. Bu konuda daha geniş bilgi tez çalışmasında anlatıldı.[1] Bu durumda demek ki 40 yıl önce bütün Türkiye’de yapı işleriyle uğraşanlar, belediyeler, mühendisler, mimarlar, müteahhitler bu işten sorumludur. Ayrıca 40 yıl önce kullanılan çimento, demir, kum da inşaata uygun değildi. Belki eksik kullanıldı, belki vasıfsızdı; şüphesiz hepsi de denetimsizdi. İnşaatla ilgili bilgi ve becerisi olmayan kişiler müteahhitlik yaparsa, bu sonuç kaçınılmaz olur elbette. Ne olduysa oldu, eksiklere göz yumuldu; sonuçta inşaatların ömrü 100 yıl olması gerekirken, 40 yılda ömürlerini tamamladı. Bu yüzden bilgisiz insanların yaptığı inşaatlar bu gün dökülüyor. İzmit, Adapazarı, İstanbul, Yalova, İzmir, Elazığ, Afyon depremlerinde bu kötü örnekleri gördük. Bu örnekler önümüzdeyken, bu örnekleri yaşamışken, on binlerce insanımızı deprem nedeniyle kaybetmişken yine hiçbir şey yokmuş gibi davranmak nasıl bir anlayıştır? Nasıl bir devlet anlayışıdır anlamak mümkün değil. Bu gün binlerce insan oturdukları evlerden şikayetçi. Evler arızalı. Kolonlar, kirişler çatlak. İçlerinde kullanılan demirler, demir olma vasıflarını kaybetmiş. Yapılan incelemelerde bilirkişi, ‘Bu evlerde oturulmaz!’ diyebiliyor. Böyle evlerde yaşayan milyonlarca insan var.
Marmara bölgesi tehlikeli FAY hatlarının olduğu bölge. Bizler de yaklaşık bir yılın 6 aylık dilimini Balıkesir ilinin Ayvalık ilçesinde geçiriyoruz. Bilindiği gibi Ayvalık, dünyada eşi benzeri olmayan doğal güzelliğiyle meşhur bir yerdir. Ayvalık’ın tarihi sokakları, evleri hariç diğer bölgelerde kentsel dönüşüm uygulanıyor. Ayvalık’ın Sarmısaklı bölgesinde de kentsel dönüşüm uygulanıyor. Yeni, sağlam, üç katı geçmeyen binalar yapılıyor. Gelin görün ki aynı bölgenin, yaya yürüme mesafesindeki BADAVUT mahallesinde, binalar 40 hatta 50 yıllık. 5 Ekim 1944 tarihinde yıkıcı deprem yaşanmasına rağmen, hiçbir bina kurallara uygun yapılmamıştır. Risk altıdadır. Ne yazık ki bu bölgede bina sahiplerine, evlerini yenileme fırsatı da verilmiyor. Bina veya ev sahipleri eskimiş, yer yer dökülen apartmanlarını sadece dış ve iç yüzeylerini boyatabiliyor ya da evlerde banyo, mutfak tadilatları yaptırabiliyor. Şiddeti 6 ve üzeri olan bir depremde, yıkılacağını bile bile ev sahibi oturmak mecburiyetinde bırakılıyor. Evet, belki de bu evlerin tümü, beklenen İzmir depreminde yıkılacaktır.
Badavut’ta oturduğumuz bina tam da bu özellikleri sahip bir bina. Onlarca binadan sadece bir tanesi. Yaklaşık 40 yıl önce yapılmış. Diğer binaların yaşları da aynı. Giriş hariç 2 katlı. Üst katlar dubleks. Her sene genel bakımını yaptırırız. Ev sahipleri de iç tadilatlarını, mecbur oldukları için yeniden yaptırır, bakımını ihmal etmez. Ancak bizler her tadilat yaptırdıkça, özellikle kolon ve kirişlerin artık işlevlerini kaybettiğini, demir ve çimentonun binayı taşıyamayacak durumda olduğunu fark ediyoruz. Bu tespiti inşaat mühendisleri de biliyor. Bu gerçek herkesi korkutuyor. Yaptığımız her apartman genel kurul toplantısında bu hassas konu dile getirilir; fakat çözüm bulunamaz. Çözüm niçin bulunamıyor; çünkü Ayvalık Belediyesi İmar ve Şehircilik Müdürü Cihangir Yakıcı, ‘Badavut’a çivi bile çakamazsınız. Binlik planlar hazırlanmadı. Bu bölgede evinizi yıkıp yerine aynısını yapamazsınız. Kanunen yasaktır,’ diyor. Peki nedir bu 1/1000 ölçekli imar planı? diye soruyorum; müdür anlayacağımız dilden şöyle açıklıyor: ‘Onaylı halihazır haritalar üzerinde varsa kadastral durumu işlenmiş olan ve nazım imar planına uygun olarak hazırlanan ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, düzenini, yoğunluğunu ve uygulama etaplarını, esaslarını ve diğer tüm bilgileri detayları ile gösteren plana denir’, diyor. Demek ki bu imar planı hazırlanmadığı için biz mağdur oluyoruz. E, o zaman hazırlansın! Bu, imar planı hazırlanmadı diye milyonlarca insanın hayatı riske atılır mı? İşte bu ülkede atılıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı da benzer bilgiler veriyor. Oysa Bakan sayın Murat Kurum’un, bu konuda özellikle deprem bölgelerinde çok olumlu çalışmalar yaptığını biliyoruz. Öyleyse bakanlık neden bu bölgeye gereken desteği vermiyor? Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı sayın Yücel Yılmaz’ı ise basından takip ediyoruz. Özellikle Ayvalık, Edremit, Bandırma da Kentsel Dönüşüm çalışmalarını bizzat desteklediğini görüyoruz. Bu arada Ayvalık Belediye Başkanı sayın Mesut Ergin’in ise hem kentsel dönüşüm hem de tarihi dokuyu koruyabilmek için ne kadar mücadele ettiğinin şahidiyiz. Bizim isteğimiz, dünyanın en güzel tatil beldelerinden, Midilli adasının komşusu Badavut’un da bu imar planına kavuşturulmasıdır. Yani bizler, apartmanımızın olası İzmir depreminde yıkılacağını bile bile içerisinde oturuyoruz ve hiçbir müdahale yapamıyoruz.
Arayışlarımızı sürdürüp, Ayvalık Mimarlar ve Mühendisler Odası Yönetim Kurulu üyeleriyle yaptığımız görüşmede, binaların güçlendirilmesi konusunda bizlere bilgi verdiler. İster kolun ve kirişlerin temelden en üst kata kadar demir perdeyle takviyesi olsun, ister kolon ve kirişlerin U demir profillerle kaynak yapılarak güçlendirilmesi olsun ve isterse ‘Karbon Fiber’ sargılarla kolon- kiriş ve duvarların giydirilmesi olsun, bu üç teknikte de, mutlaka zemin, ‘radyal temel’ tekniğine göre yapılması gerekiyormuş. Daha sonra da birinci ve ikinci katlarda aynı güçlendirme devam ettirilmeliymiş. Sorduk soruşturduk, doğrusu da bu. Ancak her üç tekniğinde sağlam, fakat pahalı sistemler olduğunu öğrendik. Öyle ki böyle bir güçlendirme için ev başına maliyet, bu apartmanı yeniden yapmak gibi. Kaldı ki yeniden yapılsa elbette ki hem daha sağlam hem daha uzun ömürlü olacaktır. Fakat kanunlar bize, bu apartmanlar aslı gibi olsa bile, tekrardan yapma izni vermiyor. Anlamadığımız nokta bu. Biz, Badavutlular olarak, depremden sonra AFAD’ın yıkılan enkazların üstüne çıkıp, ‘Orada kimse var mı? ‘ diye bağırmasını istemiyoruz. Biz sağ iken tedbir almak istiyoruz. Niçin önümüz kapatılıyor? Niçin ‘binlik’ planlarla oyalanıyoruz? Niçin Balıkesir Büyükşehir Belediyesinden, niçin Çevre ve Şehircilik Bakanlığından, niçin Ayvalık Belediyesinden bu konuda vatandaşa kolaylıklar sağlanmıyor? Badavut’ta neyin hesabı yapılıyor?
Yangınlarla doğası mahvedilen Badavut’u bir de depremle mi yok etmek istiyorsunuz?
Mehmet Dağıstanlı
Eğitimci- Araştırmacı Yazar
[1] Serap TAŞDEMİR Doç. Dr., 1944 Ayvalık Depremi ve Sosyo-Ekonomik Sonuçları’, İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü
Commentaires